Sudan'ın batısındaki Darfur bölgesinde yaşayan yerli halk ile İslamcı Arap milisler arasında yıllardır savaş cereyan ediyor.
Çatışmalar bölgede 1990'lı yıllardan sonra petrol yataklarının bulunmasının ardından had safhaya ulaştı. Sudan'daki askeri rejim Cancavid olarak nitelendirilen Arap milisleri destekleyerek, bölgede bir etnik temizlik yürütüyor. Sayıları 12 bin olarak tahmin edilen Cancavid milislerinin başında Khortum idaresi ile yakın ilişkileri bulunan Musa Hilal bulunuyorSudan kelimesi "siyahların ülkesi" anlamına gelmektedir. Afrika kıtasının kuzeydoğu tarafında yer alan Sudan zengin petrol rezervleri ile zengin yeraltı kaynaklarına sahip olmasına rağmen dünyanın en yoksul ülkeleri arasında bulunmakta ve 1989 yılından beri General Ömer Hassan Ahmed el-Beşir'in başında bulunduğu bir askeri cunta tarafından yönetilmektedir.
İngiltere'den bağımsızlığını kazanan Sudan, 1956 yılından bu yana aralıksız olarak süren iç çatışmalara sahne oluyor. İç çatışmanın nedenleri 1990'lı yıllarda Sudan'da petrol rezervlerinin bulunması ülkedeki barışı da tehlikeye soktu. Petrol rezervlerinin bulunduğu bölge ise Darfur. Darfur bölgesinde buraya köle olarak getirilen Hıristiyan siyah Afrikalılar yaşamakta. Yüzde beşi Katolik ve yüzde beşi Protestan olan Afrikalılar arasında Müslümanlığı benimsemiş olanlar da var.
Petrolden elde edilen gelirlerin üzerinde hak sahibi olmak isteyen ayaklanmacılar, ayrıca merkezi Sudan hükümetinin kendi bölgelerine yatırımların yapılmasını da şart koşuyor. Ana hedefleri ise Darfur'un bağımsızlığı, ancak buna yanaşmayan hükümet Darfurluları sindirmek ve yerleşim bölgelerinden sürmek için Arap asıllı yerlilerden oluşan Cancavid denilen süvari silahlı milisleri dolaylı yollardan destekliyor. Fakat dış dünyanın tüm baskı ve tepkilerine rağmen Sudan'ın İslami rejimi, Cancavid milislerini desteklemediğini iddia etmekte ve Batılı ülkeleri özellikle Almanya'yı Sudan'ın içişlerine karışmakla suçlamaktadır. Petrol savaşı Sudan'ın dış dünyaya ihraç ettiği zenginliklerin başında ham petrol ve petro-kimya ürünleri geliyor. Fakat gerçekten Sudan'ın ne kadar varil petrol ihraç ettiği bilinmiyor. Ancak örneğin 2001 yılında günde 209 bin 100 varil petrolün Sudan tarafından ihraç edildiği tahmin ediliyor. Ekonomi uzmanları ise bu rakamın çok daha yüksek olduğunu ileri sürüyorlar. ABD'nin verdiği bilgilere göre ise şu anda Sudan'ın petrol hacmi 560 milyon varil civarında. Yeni petrol kuyularının açılması ve rafinerilerin üretime geçmesi halinde ise ülkenin en az 3 milyar varil petrol rezervine sahip olabileceği tahmin ediliyor. Sudan daha petrol üretiminin başında bulunuyor. Yeni kuyuların açılması ve petrol aramalarının devam etmesi için yabancı firmalar adeta kıyasıya bir rekabet içinde.
Ancak petrol arama hakları imtiyazlarının belli devletlerin şirketlerine verilmesi bazı yabancı ülkeleri Sudan rejimine karşı harekete geçiriyor. Petrolün dışında ayrıca, elmas, uranyum, bakır, kurşun, demir, antimon (Rastık Taşı), pamuk/tekstil ürünleri, hayvancılık, tarımcılık, çimento, yağ, şeker, kuruyemişler, makine taşımacılık gibi ürün ve sektörlere de sahip olan Sudan ayrıca bunları dış ülkelere ihraç ediyor. Tüm bunların dışında Sudan'ın zenginlik kaynakları arasında altın ve Arabikum lastiği de bulunuyor. Bu zenginliklerin asıl merkezi de Güney Sudan, yani: Darfur. Ancak halk bu zenginliklerden gelen gelirlerden doğrudan faydalanmadığı gibi hükümet halkın refah gücünü yükseltmek ve 40 milyonluk nüfusun 13 milyona yakın işsizine bir çare bulmak için doğrudan yatırımlarda bulunmuyor yeni iş alanların açılmasına ortam yaratılmıyor. Açlık ve yoksulluk kol geziyor. Paralar iktidar gücünü elinde bulunduran bir azınlığı teşkil eden askeri-bürokrat elitin cebine akıyor. Devlet güçlerinin yanında ayrıca aşiret güçleri de büyük bir rol oynamaktadır. Mülteciler zor durumdaBir Amerikan yardım kuruluşu olan USAID'e göre Darfur'da şu ana kadar 80 bin kişi hayatını kaybetti. BM ise ölü sayısının 50 bin civarlarında olabileceğini tahmin ederken, 1 milyona yakın köylünün ise yerlerinden sürüldüğü ve mülteci durumuna düştükleri ifade ediliyor. Ancak tüm bu verilere rağmen şimdilik Darfur'daki gelişmeler hakkında somut bir resim elde etmek mümkün görünmüyor.
Sudan hükümeti bir yandan dış dünyaya haberlerin sızmasını önlerken, Batılı hükümetler ise askeri bir müdahaleye gerekçe bulmak için Sudan'da etnik temizlik, soykırım yapıldığını ön plana çıkartmakta ve bu konuda kamuoyu oluşturmaya çalışmaktalar.Sudan hükümetine gözdağı vermek isteyen Fransa Devlet Başkanı Jacques Chirac ise Darfurlu mültecilere yardım etmek ve korumak için Çad'da bulunan askeri birliklerini hazır duruma geçirdi. Mülteci kampları üzerinde uçuş yapması beklenen Fransa uçaklarının mültecilere havadan gıda yardımlarını ulaştırmaya çalışacağı belirtilirken, Afrika Birliği de bölgeye askeri güç göndermek için harekete geçmiş bulunuyor.
BM'den karar tasarısı
Darfur ile ilgili BM'nin aldığı karar tasarısı 30 gün içinde Cancavid milislerinin silahsızlandırılması ve Darfur'daki "soykırımın" derhal durdurulmasını öngörüyor. Ayrıca Cancavid ve Darfur ayaklanmacılarına silah ambargosunun konulmasına yer veren karar tasarısı, "Sudan hükümeti gereken sorumluğu yerine getirmez ise uluslararası camia onunla ekonomik ilişkilerini keser" ibarelerini de içeriyor. Çin, Rusya ve Pakistan'ın talebi üzerine karar tasarısında Sudan'a karşı "ambargo" kelimesi yer almıyor. Sudan askeri hükümeti ise hiçbir yabancı gücün içişlerine karışmasını istemiyor. Buna Arap Birliği ülkeleri de destek veriyor. BM'nin kabul ettiği karar tasarısının tek taraflı olduğunu ileri süren Sudan Dışişleri Bakanı Mustafa Osman İsmail geçtiğimiz gün yaptığı bir açıklamada, "Karar tasarısı sadece hükümeti suçluyor ve önlem almasını istiyor, oysa Darfur'da silahlı bulunan ayaklanmacılardan hiç bahsetmiyor, onların durumu ne olacak, bu sorun nasıl çözülecek?" sorusunu yöneltti. Sudan'dan ayrılmak isteyen siyahlar ve animistler ise askeri ve siyasi güçlerini Güney-Sudan Halk Kurtuluş Harareti (SPLM/A) ve Darfur Adalet ve Eşitlik Haraketi (JEM) adllı örgütte birleştirmiş bulunuyorlar. Özelikle SPLM/A'nın en çok da Sudan'da faaliyet içinde bulunan Alman ticari firmaları tarafından desteklendiği Sudan hükümeti tarafından iddia ediliyor. Başta Almanya ve İngiltere'nin bir askeri müdahaleyi gerekli görmeleri Khortum'un bu görüşlerini güçlendiriyor. Geçtiğimiz ay İngiltere Başbakanı Tony Blair, İngiliz ve Avustralya askerlerinden oluşan bir birliği Darfur'a göndermek için öneride bulunmuştu. Batılıların iştahını kabartıyor
Peki Almanya hükümeti ne yapıyor?
İki koalisyon ortağı da acilen bir askeri müdahaleden yana görünüyor:
Dışişleri Bakanlığı'nda devlet müşaviri olan Yeşiller'den Kerstin Müller geçen aralık ayında askeri müdahale için baskının yapılmasını istiyordu. Federal Kalkınma ve Gelişme Bakanı SPD'li Heidemarie Wieczorek-Zeul de bu yılın mayıs ayından bu yana Darfur'a bir askeri müdahalenin yapılması için ABD, NATO ve AB nezdinde destek arıyor. Wieczorek-Zeul Sudan'a gönderilecek çevik gücün Afrikalı askeri birliklerden oluşmasını isteyip bunların AB tarafından finanse edilmesini de öneriyor. Yani bakan Afrikalıları Afrikalılara kırdırtmak istiyor ve sonradan petrol kuyuları ve zenginlik yatakları üzerinde oturmak istiyor. Eski solculardan ve sürekli "insani yardım" sözcülerinden olan Dışişleri Bakanı Joshica Fischer de "Darfur'da soykırımı engellemek istiyorsak, acilen askeri müdahale gereklidir" diyor.Washington yönetimi ise "küresel terörizme karşı" Sudan ile "işbirliği" yaptığı için "ambargo ve yaptırımlardan" bahsederken doğrudan bir "askeri müdahale" sözünü ağzına bile almıyor. Sudan Dışişleri Bakanı Mustafa Osman İsmail ise sadece bunlara ateş püskürmekle yetiniyor ve içerde hükümetinin askeri ve siyasi konumunu daha da oturtmaya çalışıyor. Almanya'nın doğrudan bir askeri müdahale istemesinin gerekçelerini şöyle izah edebiliriz. Almanya açlık ve savaşın hüküm sürdüğü bölgelere insancıl yardımları ulaştırma yerine doğrudan bir askeri müdahaleyi gündeme getiriyor. Kuşkusuz bu Almanya açısından anlaşılır bir durum. Demiryolları raylarını döşeyen ve üreten merkezi Almanya'nın Bad Oldesloe kasabasında bulunan Alman "Thormahlen Schweibtechnik" şirketi kaynak teknolojisinde uzman. Demiryolları raylarını döşeyen bir firma Güney-Sudan'ın (Darfur) Yuba şehrinden Uganda üzerinden Kenya'ya kadar demiryolları raylarını döşemek için Güney Sudan Kurtuluş Örgütü SPLM/A ile bir anlaşma imzalamıştı. Geçtiğimiz ayın başında Kenya'nın başkenti Nairobi'de bir araya gelen Alman Thormahlen firması ve SPLM/A temsilcilerinin 3 milyar dolarlık anlaşmaya son biçimini verdikleri de belirtiliyor. Thormahlen firmasının 2 bin 500 kilometrelik döşeyeceği demiryolu üzerinde Darfur'da fışkıran akaryakıtın sarnıçlı (tanklı) trenlerle Uganda üzerinden Kenya'nın Mombasa Limanı'na taşınması planlanıyor. Bunun için Alman firması ancak Darfur'un Sudan'dan ayrılmasıyla aldıkları milyarlık ihalelerinin yaşama sansı olabileceğini savunuyor ve askeri bir müdahale için hükümet üzerinde baskı uyguluyor. Darfur'daki petrol yataklarını "bağımsızlık mücadelemizin atar damarıdır" diye değerlendiren SPLM/A liderlerinden Costello Garang, Thormahlen firmasıyla olan anlaşmayı savunuyor. Ayrıca anlaşmayı savunan Kenya basını da Darfur-Kenya arasında bir demiryolunun döşenmesini olumlu görüyor ve böyle bir şeyin siyah kıtanın coğrafyasının değişmesine yol açıp aynı zamanda yeni sınırların çizilmesine de yol açabileceğini ileri sürüyor. "Almanya'nın Güney Sudan'da uzak kalması düşünülemez" diyen Thormahlen firmasının başkanı Klaus Thormahlen ise "Güney'de zengin petrol rezervleri, altın, uranyum, ne ararsan var" diyor. Şu ana kadar ise Güney'de elde edilen petrol Sudan'ın kuzeyinde bulunan Kızıldeniz'den dünyaya açılan Port Sudan Limanı üzerinden dış ülkelere taşınıyordu. Kuzey-Güney boru hattının kalmasından yana olan hükümet ayrıca bu hattın modernleştirilmesi için de elinden ne geliyorsa yapıyor, Darfur-Nairobi hattına ise kesinlikle karşı çıkıyor. Petrolün Darfur-Kenya hattında dış dünyaya açılması Sudan'ın petrol yatakları ve zenginliği üzerinde kontrolü kaybetmesi anlamına da geliyor. Geçtiğimiz hafta kuzeye akan boru hattının modernleştirilmesi için Rusya, Çin, Malezya, Fransa ve İngiltere'ye ait firmalarla yeni bir anlaşma imzalayan Khortum hükümetinin işi ne kadar ciddiye aldığına dair büyük bir kanıt. Paylaşılamayan yer: DarfurSudan'ın güneyinde yer alan Darfur bölgesi 1994 yılında 3 eyalete ayrılmış; Kuzey, Batı ve Güney Darfur eyaletleri. Orta Afrika Cumhuriyeti ve Çad ile komşu olan Darfur'un nüfusunun 3-4 milyon arasında olduğu tahmin ediliyor. Bu bölgede yaşayan en büyük halk toplulukları Masalit ve Baggaralardır. "Fur" lar Baggaralılara dahildir. Eskiden Afrika ülkelerinden zorla getirilen siyahların Arap ülkelerine satılmaları için bir köle ticaret merkezi olarak kullanılan Darfur'un ismi ise eski yerleşimcilerini oluşturan "For (Fur)" aşiretinden geliyor ve "Darfurluların evi" anlamına geliyor. Furlar Araplaştırılıp daha cok Darfur'un kuzeyinde oturuyorlar. Daha önce buraların gerçek yerlileri olan Daco aşiretlerinin Furların gelmesiyle vatanlarından sürüldüğü kaydediliyor. Birçok büyük aşiretin yanında ayrıca Güney-Darfur'da ise sayıları 400'ü bulan Sudanlı-siyah aşiretler yaşıyorlar. Hem Sudanlı-siyah aşiretler ve hem de Furlar Afrikalı iki etnik kökenden geliyorlar. En çok yoğunlukta oldukları şehirler ise El-Fasir ve Geneina'dir. Bu Hıristiyan inancına sahip olan siyah Afrikalılar 900 ile 1200 yılları arasında bir Hıristiyan imparatorluğu kurmuşlar. Ancak buraya sızan Arap-İslam orduları 13. yüzyılda bu imparatorluğu yıkıp bölgeyi Müslümanlaştırmaya başlayıp Kanem islam krallığını kurmuşlar ve yerlilerin çoğunluğunu Müslümanlaştırmışlar. 17. yüzyılda ise yabancı Arap egemenliğine son veren yerli Keira Aşireti yönetimi devralmış. Keira Aşireti 1640 yılına kadar Darfur'da bağımsız bir sultanlık kurup buralara hükmetmişler. İlk olarak İslam yasaları ise 1596-1637 yılları arasında Sultan Soliman Solon tarafından uygulamaya geçirilmiş. Sudan CumhuriyetiResmi dili: Arapça Başkenti: Khortum Devlet biçimi: İslami askeri cunta/Başkanlık sistemi ile yönetiliyor Devlet başkanı: Ömer Hassan Ahmet el-Besir Yüzölcümü: 2.505.810 km2 Nüfusu: 38-40 milyon Etnik yapı: Ülkenin kuzeyinde yaşayan Arap asıllı Müslümanlar ülke nüfusunun yüzde 48'ini oluşturuyor. Buna Nuba aşiretleri (yüzde 8) de dahil. Ayrıca çeşitli Arap ve Afrikalı aşiretler bütün ülke çapında dağınık olarak da yaşamaktadırlar. Sudan'ın doğusunda 19. yüzyılda Suudi Arabistan'dan göç eden Rasayda ve Beya aşiretleri yerleşik iken, ülkenin güneyinde (Darfur) ise Nilotik, Dinka, Nuer ve Silluk, Azande, Topoza ve Berti aşiretlerinin yanında daha birçok aşiret yerleşik bulunuyor./by Reşad Özkan
Dr. Christian Schwaabe: "Der Terror ist ein transnationales Phänomen geworden"
zum Thema „Terrorismus“ Dr. Schwaabe: Der Terror ist ein transnationales Phänomen geworden Dr. Schwaabe: Der Terror ist ein transnati...
-
Zwischen Integration und Assimilation Zur Situation der Kurden in München (Zusammenfassung) Aufbau der Untersuchung und Vorgehensweise ...
-
zum Thema „Terrorismus“ Dr. Schwaabe: Der Terror ist ein transnationales Phänomen geworden Dr. Schwaabe: Der Terror ist ein transnati...
-
Interview Nach Prof. Dr. Norbert Paech besteht nach dem 11. September eine große Gefahr, daß Nationale Befreiungsbewegungen, die um ihre Se...