3. August 2009

Uluslararası Hukuk uzmanı Prof. Paech:Roma döneminde değiliz

Uluslararası Hukuk uzmanı ve Hamburg Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof Dr. Norman Paech ile Mülakat./Belge

Amerika'nın Irak'taki savaşının meşru olmadığını söyleyen Prof. Dr. Norman Paech, "Dünya, artık Roma İmparatorluğu'nun dönemindeki gibi değil. Amerika'nın askeri, ekonomik egemenliği ve eylemleri hukuksal bir temele dayandırılmak zorunda" dedi.

Uluslararası Hukuk uzmanı ve Hamburg Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof Dr. Norman Paech, Irak'ta süren savaşın hukuk boyutunu ve Kürt sorununa ilişkin gelişmeleri değerlendirdi.

-Irak savaşı başladı. Çatışmalar gittikçe yoğunlaşıyor. Irak krizinde uluslararası hukuk iflas mı etti acaba?

Şu anda Birleşmiş Milletler ve devletler hukuku zor bir durumda bulunuyor. BM ve devletler hukuku merkezi olarak, Irak savaşını önleyemediler ve ağır bir yenilgi aldılar. Bu savaş tamamıyla devletler hukukuna aykırıdır. Bu savaşı meşru gösterecek herhangi bir neden bulamıyorum.

-Yani bu bir saldırganlık savaşı mıdır?

Amerikalılar ve İngilizlerin bu saldırısı BM Şartı'nın 2. maddesinin 4. paragrafının tamamıyla ihlal edilmesi anlamına geliyor. BM Şartı'nın sözkonusu maddesi ulusal savunma durumları olmadığı sürece devletlerin birbirlerine karşı şiddete başvurmalarını ve savaş açmasını yasaklıyor. Şiddete başvurma ve savaş ilan etmek, ancak ve ancak BM Güvenlik Konseyi'nin onayı ile gerçekleşebilir veya sınırlandırabilir.

Görüldüğü gibi Irak savaşında böyle bir durum sözkonusu olmadığı gibi, BM'nin onayı olmadan Amerika, İngiltere ve Avustralya bilinçli olarak devletler hukukunu bir tarafa itip, Irak'a karşı kendi başına hareket etmişlerdir. Çok az bir gurubun dışında hemen hemen dünyadaki bütün uluslararası hukuk uzmanları da aynı görüsü paylaşıyorlar. Bu birincisi.

İkincisi ise; diğer taraftan görüldüğü gibi Amerika gibi çok güçlü olan bir ülkenin BM'ye ihtiyaç duyduğudur. Örneğin Amerika 1991 yılından beri Irak'a yapılan "Gıda için petrol" programını yeniden canlandırıp, program çerçevesinde tekrar BM'nin yardımını almaya çalışıyor. Savaş sonrası Irak'ın yeniden inşası ve düzeni sağlamak için sorunu uluslararasılaştırmak istiyor. Amerika'da belirli durumlarda kendi başına hareket edecek gücü bulamıyor ve BM'ye ihtiyaç duyuyor.

Bunun dışında Amerikan Savunma Bakanı Donald Rumsfeld'in Irak'ın eline geçen Amerikalı savaş esirlerine kötü muamele yapıldığını söyleyip, Irak yönetimini Cenevre Antlaşması'na uygun bir şekilde hareket etmesini istiyor. Ben şahsen Rumsfeld'in bu talebini ciddi görmüyorum. Sıra kendilerine gelince herkesin uluslararası sözleşmelere bağlı kalmasını istiyorlar. Afganistan savaşında esir alınan Taliban veya El-Qaide savaşçılarının Guantanamo Üssü'ne getirilip onlar için Cenevre Antlaşması'nın geçersiz olduğunu açıklayan Amerika'yı tanıyoruz.

Burada şu anlaşılıyor: Yeri ve zamanı geldiğinde devletler hukukunun dünyada hegomonyasal bir güç olan Amerika için de gerekli olduğudur. Ve buna sarılmak zorunda kaldığıdır. Yani Dünya, artık Roma İmparatorluğu'nun dönemindeki gibi değil. Amerika'nın askeri, ekonomik egemenliği ve eylemleri hukuksal bir temele dayandırılmak zorunda.

-Tüm bu gelişmelere rağmen BM'nin gelecekte bir rolü ve önemi olacak mı?

Tabii buna kesin inanıyorum. BM, gelecekte de uluslararası meselelerde çok önemli bir rol oynayacaktır. BM'nin Irak krizini önlemek istemesi, savaş ve savaş karşıtı devletler arasında arabuluculuk yapması, silah denetçileriyle çok iyi bir şekilde koordineli çalışması, sorunu Güvenlik Konseyi'nde detaylı bir şekilde tartışmaya açması ve gereken bütün siyasi çözüm araçlarına başvurmaya çalışmasının, bu kurumun zayıflamasından daha çok güçlenmesine yol açtığı görüşündeyim. Amerika'nın Irak'a her şeye rağmen savaş açması BM'yi zayıflatmamıştır. Tersine BM'nin ne kadar haklı ve gerçekçi bir kurum olduğunu göstermiştir.

BM'nin bir yenilgi yaşadığı doğrudur. Fakat uluslararası camiada ne kadar önemli olduğu da ispatlanmıştır. Devletlerarası sorunların çözümü için hukuksal çözümlerin ne kadar önemli olduğunu bize göstermiştir. Sorun şu: Eğer devletler uluslararası hukuka göre hareket ederlerse çözülmeyecek sorun yoktur. Bu da tek tek devletlerin sahip olduğu hukuk kültürlerine bağlıdır. Almanya Irak halkına insani yardımlar için hazır olduğunu dile getirmiştir. Fakat Amerika tarafından kendisinin bu hususta araç olarak kullanmak istemesine karşı çıkmaktadır. Tüm bunlar da Almanya ile Amerika'nın hangi konularda görüş ayrılıkları içinde olduğunu bize gösteriyor.

-Alman hükümeti bir yandan savaşa karşı olduğunu belirtiyor, diğer yandan da savaş bölgesinde askeri mürettebatı, erken uyarı uçakları Awacslar ve kimyasal silahların izlerini tespit eden Fuchs adlı tankları bulunuyor. Tüm bunlar yetmiyormuş gibi bir de Amerikan ve İngiliz uçaklarına hava sahasını açmış bulunuyor. Sizce Almanya da savaşın içinde mi?

Hayır, ben Almanya'yı böyle değerlendirmek istemem. Durum belirtildiği gibi değildir. Almanya açık bir şekilde savaşa karşı olan tutumunu göstermiştir. Almanya bu savaşa karşıdır. Bunun dışında da Almanya'nın, bu savaş karşıtı tutumundan dolayı diğer ülkeleri de savaş karşıtı bir yörüngeye çektiği görüşündeyim. Dünyada savaş karşıtı cephenin bu kadar güçlenmesinde bence Almanya'nın tutumu çok önemli bir rol oynamıştır. Savaş karşıtı olan devletler Almanya ile dayanışma içine girmişlerdir. Avrupa'da Almanya gibi güçlü olan bir ülkenin tutumu Fransa Devlet Başkanı Chirac ve Rusya Devlet Başkanı Putin için örnek teşkil etmiştir.

Bence eğer Federal Almanya hükümeti savaş karşıtı bir çizgi izlemeseydi, belki ne barış hareketi ve ne de savaş karşıtı cephe bu kadar güçlü olabilirdi. Bölgede bulunan Almanya'nın silahları ve askerlerine gelince; tüm bunlar bence NATO'nun sorumluluk çerçevesinde olmasıdır. Ayrıca Almanya'nın bir bütün olarak Amerika ile ilişkilerini kopmaması için gösterdiği küçük bir jestidir. Bu da tabi işin başka yüzünü oluşturuyor. Bunlarla birlikte Almanya savaşa ortak olmamak için gereken yardımları çok az tutmuştur. Almanya'nın savaşa ortak olmamak istemesinin diğer işareti de, savaştan sonra harabeye çevrilmiş olacak Irak'ın inşasında yer almayacağını açık bir şekilde açıklamış olmasıdır. Almanya, Irak'ta bir temizlikçi firma olmayacağını ifade etmiştir.

-Daha savaş bitmiş değil Amerika Irak'ı ihaleye çıkarttı. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Her şeyden önce Amerikalılar en yağlı ihaleleri kendilerine alacaklarıdır. Başkalarının Irak'ta fazla kazanç sağlamalarına fırsat tanımayacaklardır. Amerikan şirketleri daha savaştan önce harekete geçmişlerdi. Irak'ın zenginlik kaynakları üzerinde, ilk olarak Amerikalılar söz sahibi olacaklardır ve sömüreceklerdir. Bunun dışında da başka devletlerin şirketlerini az denecek bir oranda ortak etmeye çalışacaklar ve hatta Irak'ta yaptıklarına sonradan savaşa meşruiyet kazandırmak için Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nde bir karar çıkartılmasına uğraşacak ve ortak etmeye kalkışacaktır. Çıkartılan 1441 Sayılı karar için çaba gösterdiklerini biliyoruz. Fakat savaşa bir meşruiyet kazandırmak isteyen bir kararın çıkması imkansız görünüyor. Fransa da savaşa sonradan bir meşruiyet sağlayacak böyle bir karara -insani yardımları kapsasa bile- kesinlikle karşı olduklarını belirtmiştir. Fransa bu konuda Almanya ile de ortak görüşü paylaşmaktadır.

-Savaş sonrası Amerikalıların planları nelerdir?

Ana planları Irak'taki (Basra, Kerkük ve Musul) zengin petrol yataklarını sömürmek ve petrol sömürme haklarını kendi şirketlerine devretmektir. Amerika Irak'taki yeraltı ve yerüstü zenginlik kaynaklarını ele geçirmek istiyor ve bunların üzerinde söz sahibi olmak istiyorlar. Diğer devletleri bu kaynaklardan uzak tutacaklardır. Bu çerçevede hazır planları vardır. Bunun dışında Amerikan çıkarlarını garanti altına alacak -Afganistan da olduğu gibi- yeni bir hükümet atayacaklardır. Fakat Irak'ın nasıl bir devlet yapısına kavuşacağı -federasyon mu merkezi bir devlet mi-, tüm bunlar savaş sonrası Amerikan stratejisinin başka önemli bir parçasını oluşturuyor. Halen açık olan bu durum pazarlıklar konusudur. Bilindiği gibi savaşlar yapıcı değil yıkıcıdırlar.

Belki bir konfederasyon çözümü!..

-Daha önceden olası bir Irak savaşında Kürtlerin kaybedenler arasında olacağını belirtmiştiniz. Halen aynı görüşü savunuyor musunuz?

Kürtlerin bu savaşta kaybedenler arasında olacağından korkuyorum. Bu konudaki endişelerim büyük. Kürtler Amerikan ve Türk çıkarları arasında kalıp yem olabilirler. Diğer yandan da KDP, YNK ve KADEK'in görüş ayrılıkları içinde de bulunmaları, bu savaşta kazançlı ve başarılı çıkmaları önünde büyük engeller teşkil edebilir. Bağımsız bir devlete sahip olmayacakları zaten biliniyor. Fakat Kürtlerin umut ettiği gibi Kerkük'ü merkez yapacak bir Kürt otonom ve federal bir yapısının da oluşacağına fazla sıcak bakmıyorum. Çünkü büyük bir ihtimal ile buna ne Amerikalılar ne de Türkler izin vermeyeceklerdir. Ben şahsen şu anda Irak'a karşı cepheye giren Kürtlerin geleceklerinden korkuyorum.

-Bu dedikleriniz Türkiye, Suriye ve İran'ın egemenliği altındaki Kürdistan parçaları için ne anlama geliyor?

Güney Kürdistan'daki sorunun büyüyüp başka ülkelere de sıçraması halinde -fakat büyük bir olasılık değil- belki bir konfederasyon çözümünü bu bölgede gündeme getirebilirler. Ama şu anda gördüğüm kadarıyla ne Türkiye, ne İran ne de Suriye buna hazırlıklıdırlar, 'ulusal dokunulmazlık' ve bütünlüklerini ön planda tutmaktadırlar. Kürdistan kelimesini bile ağızlarına almamaktadırlar. Bu ülkeler şimdilik Kürdistan için bir çözüme hazırlıklı değiller. Kürdistan üzerindeki hakimiyetlerinin devamından yana oldukları gibi federatif bir çözümden de uzaktırlar. Bu devletler ayrıca savaştan sonra bir Irak'ta daha da güçlenmiş bir Kürt otonomisine karşıdırlar ve engellemeye çalışacaklardır. Fakat tüm bunlara rağmen Amerika'nın himayesi veya denetiminde bir yapı bir devlet veya otonomi oluşumu ortaya çıkabilir. Böyle bir ortamda bu sefer Kürtler arasındaki sorunlar böyle bir oluşumun önünde bir engel teşkil edebilir. Birbirleriyle iç sorunlarından dolayı uğraşacak olan Kürtler, sahip olacakları böyle büyük bir otonom yapıyı zayıf bir duruma düşmesine neden olabilirler./by Reşad Özkan
1 nisan 2003/Politika/Kurdistan-post

Dr. Christian Schwaabe: "Der Terror ist ein transnationales Phänomen geworden"

zum Thema „Terrorismus“ Dr. Schwaabe: Der Terror ist ein transnationales Phänomen geworden Dr. Schwaabe: Der Terror ist ein transnati...