5. Juni 2008

Haiti: Mullatlarla siyahların mücadelesi



Haiti devletini temsil eden ulusal bayraktaki 'mavi' zamanı, 'kırmızı' ise sömürgeciden topraklarını alan halkın özgürlüğe kavuşmasını ifade ediyor. Haiti'nin bayrağına yeni aday renk ise; kan kırmızı.

Ülkede 9 gündür asker ve polisle çatışmaya giren ve iki kentin kontrolünü eline geçiren Aristide karşıtlarının, yaklaşık 50 kişiyi öldürdüğü sanılıyor. Haiti radyosu, 1991 ve 1994 yıllarındaki cunta yönetimi sırasında birçok kişiyi katletmekten suçlu bulunan ve komşu Dominik Cumhuriyeti'ne sığınan paramilis lider Louis Jodel Chamblain'in de ayaklanmaya katıldığını duyurdu. Peki "özgürlük için" halk neden hala savaşıyor?

Orta Amerika kıtasında Dominikler ile Küba'nın yakın komşusu olan Haiti Adası'nda, yoksulluğa ve hükümetin yolsuzluklarına başkaldıran ayaklanmacılar ile Devlet Başkanı Jean-Bertrand Aristide'ye bağlı polis güçleri arasında iktidar mücadelesi devam ediyor. Haiti'nin eski yerlileri (Kızılderililer), orta Amerika kıtasında sonsuz okyanusların üzerinde bulunan bu toprakları "Dayti" , yani "Dağlık Ülke" olarak adlandırıyorlardı.Bilanço belirsizTarihte birçok sömürgeci ülkenin istilasına uğrayan bugünkü Haiti'den eski kültürlerden fazla izler kalmış değil. Peki ABD'nin yardımıyla işbaşına getirilen ve başkanlık süresi 2006 yılında sona erecek olan Aristide, sokağa boyun eğecek mi?

Gittikçe sertleşen iç savaşın en az 13 şehre sıçradığı heberleri geliyor. Polis gücüne bağlı kuvvetler tarafından, ayaklanmacıların eline geçen ve liman şehri St. Marc'ın da aralarında bulunduğu birkaç şehrin, geri alındığı ajanslar tarafından duyuruluyor.Geçen haftadan beri bütün ülkeye yayılma tehlikesini gösteren ayaklanmada şu ana kadar kaç kişinin yaralandığı veya öldürüldüğü hakkında kesin bilgi yokken, en çok sivillerin zarar gördüğü muhakkak. Hükümet 50'ye yakın kişinin öldürüldüğünü belirtirken, ayaklanmacılar ise yüzlerce kayıptan bahsediyor.

Halk ayaklanması mı?

Başbakan Yvon Neptune ise "haydutların başkaldırısından" bahsedip halkı hükümet güçlerine yardıma çağırırken, siyasi muhalefetin lideri Himler Rebu "Halk ayaklanmasından" bahsediyor.

Haiti de gerçekten neler oluyor?

Gerçek olan; geçen gün ülkenin en büyük şehirlerinden olan Gonaives'te, daha başka şehir ve kasabalarda, Devlet Başkanı'ndan hoşnut olmayan ve onun istifasını isteyen halkın, devletin sahip olduğu polis kuvvetleriyle açık bir şekilde çatışmaya girdiğidir. Polis güçleriyle çatışan ayaklanmacılar gayet disiplinli ve koordinasyon içinde hareket ediyorlar.Hükümetin açıklamalarına bakılırsa halk, ayaklanmacıları desteklemiyor. Bu açıklamalar, doğrudan adadan bildiren haber ajansları ve gazeteciler tarafından yalanlanırken, açlık ve yoksullukla karşı karşıya bulunan halkın büyük bir kesiminin direnişçilere destek verdiği ve hatta resmen halkın da iç savaşa katıldığı bildiriliyor.Televizyonlar normal silahsız insanların; Gonaives, St. Marc ve Cap Haitien şehirlerinde sokaklarda büyük ağaçları devirip kendilerine nasıl siper yaptıklarını, polisleri taşladıklarını ve direniş güçlerine destek verdiklerini gösterirlerken, araba lastiklerinin ateşe verilmesiyle bu şehirleri, üzerinde yükselen siyah bulutlar kaplamaya başlıyor. Ülkenin kuzey- güneyinde bulunan ve nüfusu 200 bin civarında olduğu tahmin edilen Gonaives şehri, Aristide'ye karşı başlatılan başkaldırının merkezini oluşturuyor.İntikam koşusu mu?Eski dostlar bugün düşman. Şu dakikalarda Haiti Adası'nda iktidarı ele geçirmek için hükümet güçleriyle savaşan silahlı muhalefetin başını çeken güçler, Devlet Başkanı Aristide'nin eski ittifak arkadaşları ve dostları. Daha geçen yıla kadar aralarında su sızmıyordu. "Genaives direniş Hareketi" saflarında birleşen direnişçiler, geçen yıl esrarengiz bir şekilde öldürülen liderleri Amiot Metayer'in ölümünden hükümeti sorumlu tutuyorlar. Direnişçiler Metayer'in, Devlet Başkanı Aristide'yi çok yakından tanıdığı ve onun geçmişi ve yaptıkları hakkında birçok "gizli bilgilere" sahip olduğu için ortadan kaldırıldığını ileri sürüyorlar. "Hükümetin başında bulunanlar Metayer'in Aristide hakkındaki açıklamalarından korkuyordu' açıklamasını yapan muhalif güçler, adeta intikam peşinde koşuyor.BM tarafından yapılan açıklamalarda Haitililerin büyük çoğunluğunun gıda maddesi ve içme suyu sıkıntısını çekmeye başladıklarını duyururken, silahlı çatışmaların gittikçe yoğunlaşmasından dolayı büyük bir oranda birçok şehir ve kasabanın elektriksiz kaldığı, birçok yerde de elektrik jeneratörlerinin devreye sokulmasına rağmen yetersiz olduğu belirtiliyor.

Tarihine bir göz atalım

Batılı sömürgeci güçlerin "keşiflerinden" Haiti de kurtulmaz. Daha 1492 yılında bu bölgeye bir çıkarma yapan Yahudi asıllı İspanyalı Christoph Kolumbus bugünkü Haiti topraklarının büyük bir bölümünü teşkil eden "Hispaniola" Adası'nı keşfeder. Böylece Haiti, İspanya'nın denetimine geçer. Fakat Fransız asıllı deniz korsanları sürekli Hispaniola'nın güney sahillerinden Haiti'ye baskınlar düzenlerler ve İspanyolları rahat bırakmaz.

İspanya 1679 yılında adanın güney kesimini Fransa'ya bırakmak zorunda kalır. Fransızlar buraya Afrika'dan zorla getirdikleri 900 bin köleyle yepyeni bir "coğrafya" yaratırlar, adada resmen Fransız sömürgeleştirilmesi başlar. Büyük bir gelir kaynağı olan şeker kamışı dünya pazarlarında pazarlanır. 1789'lardan sonra patlak veren Fransız devrimi etkisini deniz aşırı sömürgesi Haiti de de göstermeye başlar. Afrikalı siyah köleler özgürlüklerini talep ederler.
1794 yılında köleler ayaklanmaya başlar. Sömürgeci Fransız birlikleriyle çatışırlar. Burada bir büyük katliam yaşanmasına rağmen "siyah direnişçiler", Fransız sömürgeci zincirlerini koparıp "özgürleşirler" ve Haiti'nin bağımsızlığını 1804 yılında ilan ederler. Bağımsızlık gününü görmeden yaşama gözlerini yuman köle lideri Toussaint Louverture, halen Haiti'de bir ulusal kahraman olarak anılıyor.ABD'nin egemenliğiHaiti sayısı belli olmayan tiran ve diktatörlerin gelip geçtiği bir yarımada ünvanını taşımakla da çok tanınıyor. 1804 yılından beri bağımsızlığına kavuşan Haiti'de "normal şartlarda" bir devlet başkanının seçilmesi ve "aklı başında" bir hükümetin işbasına getirilmesi için tam olarak 192 yıl beklenirken, ilk devlet başkanı olan Jean-Jacques Dessalines 2 yıl sonra öldürülüyordu. Bu yıllar hep entrika, darbeler ve iç savaşların patlak vermesiyle geçti.Sömürgeciliğin geride bıraktığı zihinsel, sosyal ve ekonomik yıkıntılar, imhalar ülkeye rahat vermedi. Gelen giden diktatörler, ya kişisel çıkarları için ya da eski sömürgecilerin elinde birer kukla olarak hareket ettiler. 1914 yılının başlarından itibaren, Haiti'yi askeri olarak işgal eden Amerikan emperyalizminin baskıcı ve ekonomik sömürü dönemi başlar. Askeri işgal 1935 yılına kadar devam ederken, 1950 yıllarına kadar da Haiti ekonomik açıdan tamamiyle ABD'nin kontrolünde bulunuyordu. 7 yıl sonra Haiti ordusunun desteğiyle 1957 yılında "Papa Doc" lakabıyla tanınan Francois Duvalier devlet başkanlığına getirilerek, Fransız karışımı melezlerden oluşan 'Mullat"ların siyasi hakimiyetine son verilir. 1964 yılında ise "Papa Doc" kendisini "hayatta olduğu sürece" devlet başkanı ilan eder.Doc'ların dönemiAsıl mesleği tıp doktorluğu olan kökeni eski siyah kölelere dayanan Francois, iktidar gücünü kurumlaştırmak için güçlü bir istihbarat örgütü ve paramiliter gruplar oluşturur, siyasi muhalefeti susturmaya çalışır. Amerikan işgali döneminde ülkenin gelir gider, ekonomik durumu ve siyasi ortamı biraz iyi iken, Francois diktatörlügü döneminde ülkenin elit sermayesi sayılan Mullatlar (İspanyol-Fransız döneminde kalan yerleşimciler), aydınlar, eğitilmişler canlarını kurtarmak için yurtdışına kaçmaya çalışırlar. Mullatlar siyasi olarak iktidardan uzaklaştırılıp tesirsiz hale getirilmelerine rağmen, yine de sahip oldukları ekonomik güç ve yasayış biçimlerinden dolayı etkinlikleri devam eder. Francois'in 1971 yılında beklenmedik ani ölümü üzerine başkanlık makamını oğlu Jean-Claude Duvalier ("Baby Doc") devralır. Ordu onu "uygun" görür. Babasından biraz daha az sert olan Başkan Jean-Claude döneminde Mullatlar biraz nefes alıp topluma ve siyasete yeniden entegre olmaya başlarlar, yüksek mevkilerde yeniden "söz sahibi" olmaya çalışırlar. Fakat babasının oğlu "Baby Doc" dış baskılardan dolayı ülkenin liberalleşmesine ve serbest seçimlerin yapılmasına razı olmasına rağmen yan çizmeye başlar. Muhalif grupların bütün siyasi çalışmalarını yasaklar ve sindirme politikasını yeniden yürürlüğe koymaya çalışır. Nüfusun yüzde 70'nin işsiz olduğu, 10 bin kişi başına bir doktorun düştüğü ve halkın ezici çoğunluğunun yoksulluk içinde yaşadığı Haiti'de "Baby Doc" babasının yerine geçtiğinde daha 19 yaşındaydı.

Cuntalar devam ederAmerika ve Fransa'nın yeniden ülkede söz sahibi olmaya başlamaları Mullatların etkinliklerini yaygınlaştırmaları sonucunda "Baby Doc"a karşı 1986 yılında bir askeri darbe yapılır. "Baby Doc" Fransa'ya sürgüne gönderilir. Birçok hükümet askeriye tarafından işbasına getirilmesine rağmen işler bir türlü yoluna girmez. 1990 yılında yapılan başkanlık seçimlerinde halkın arasında sevilen Katolik kilesinin papazi Jean- Bertrand Aristide yeni Devlet Başkanlığı'na seçilir. Daha seçimlerin üzerinden 7 ay geçmeden devlet başkanı Papaz, General Raoul Cêdras'in öncülüğünde ordu tarafından bir darbeyle makamından uzaklaştırılır. Papaz, Amerika'ya kaçıp sığınır. 4 bine yakın taraftarı, cuntacılar tarafından öldürülürken, yüz binlerce kişi de komşu ülkelere sığınır. Daha sonra uygulanan dış ekonomik ve siyasi ambargolara dayanmayıp pes eden Haiti cuntası, Birleşmiş Milletler'in (BM) ülkeye müdahale etmesine razı olur. BM, Haiti'ye güvenliği sağlamak için Bin üçyüz mavi bereliyi, askeri barış gücü olarak gönderip demokratik seçimlerle seçilmiş olan Aristide'nin geri dönmesi için anlaşma sağlar. Haiti ordusu feshedilip yerine sivil polis gücü oluşturulur.

1994 yılından beri Haiti, ordu veya herhangi bir üniformalı askere sahip olmayıp, ülkenin savunmasından ve korunmasından polis gücü sorumludur. 11 Mayıs 1994 tarihinde geçici devlet başkanlığına Emile Jonassaint'in getirilmesine rağmen taraflar arasında karışıklıklar ve silahlı çatışmalar devam eder, bir iç savaş durumu yaşanır. Haziran ayında ise ABD Temsilciler Meclisi, Beyaz Saray'dan Haiti'ye askeri olarak müdahale edilmesini talep eder.Amerikan askerleri Devlet Başkanı'nın ülke çapında sıkıyönetimi ilan etmesine rağmen çatışmalar devam eder. 31 Temmuz 1994 yılında New York'ta toplanan BM Güvenlik Konseyi üye ülkeler, Washington'a bir askeri müdahale için yeşil ışık yakmasına rağmen uzun görüşmeler ve pazarlıklar sonucunda müdahalenin önüne geçilir, fakat bu sefer Amerikan askerlerinin Haiti'ye yerleştirilmesi kararı alınır. Bunun üzerine 19 Eylül 1994 tarihinden itibaren BM Barış Gücü'nün çekilmesine kadarki döneme kadar Haiti topraklarına 23 bin Amerikan askeri yerleştirilir. 15 Ekim tarihinde ise Amerika'dan geri dönen Aristide, yeniden başkanlık koltuğuna oturur. Ayrıca Afrika Devletler Birliği (OAS) ve BM, ortaklaşa insan haklarını yakında takip etmek için Haiti'ye bir gözlemci temsilcisini gönderir.

1995 yılında yapılan parlamento seçimlerinde Aristide'yi destekleyen Cephe Partisi büyük bir sandalye çoğunluğunu ele geçirir. Aralık 1995 tarihinde Anayasa gereği olarak seçimlere katılmayan Aristide'nin yerine ona yakın bulunan Ittifak Cephesi'nden devlet başkanı adayı olarak katılan Renê Prêval seçimleri kazanır. Prêval, Şubat 1996 yılından itibaren başkanlık makamını Aristide'den devralır. 1997 yılından itibaren ülkenin liberalleştirilmesine ve işyerlerinin özeleştirilmesine karşı çıkan yüz binlerce memur ve emekçi, Uluslararası Para Fonu (IMF) reçetelerinin Prîval tarafından "zorunlu bir şekilde" uygulanmasına karşı çıkıp sokaklara dökülürler. Şubat 2001 tarihinde yapılan başkanlık seçimlerinde adaylığını koyan Aristide, yeniden devlet başkanlığına seçilir.Bağımsızlık Günü'nde ayaklanmaBu yılın 1 Ocak'ında Aristide, meydanları dolduran taraftarlarıyle ulusal bağımsızlık günlerini kutlamak isterlerken, sokağa dökülen muhalefetin protestosuyla karşılandı. İnsanlar "açlık yerine ekmek, özgürlük istiyoruz" diye bağırıyorlardı. Bağımsızlık kutlamaları adeta bir iç savaşın başlamasına yol açıyordu. Polis güçleri her ne kadar muhalefet tarafından örgütlenen halkı dağıtmaya çalıştıysa da bunu başaramadı. "Direniş" ülke çapına yayılırken, ondan sonra barışçıl bir şekilde başlayan sokak protestoları yerlerini silahlı çatışmaya bıraktı. Muhalefet güçleri 2000 yılında yapılan parlamento ve 2001 yılında yapılan başkanlık seçimlerine hile karıştırdığı için Aristide ve onun hükümetinin istifasını talep ederken, Washington yönetimi de Aristide'ye yakın bazı kişilerin uluslararası uyuşturucu kaçakçılığında parmakları olduğunu ileri sürüyor. Amerika'da tüketilen uyuşturucunun yüzde 15'nin Haiti üzerinden geldiği belirtiliyor.

Haiti hakkında kısa bilgiler

Devlet yapısı: 1987 yılından beri başkanlık sistemi (Haiti Cumhuriyeti).
İki temsilciler meclisinden oluşuyor: 83 üyeli parlamento; 4 yılda bir seçilir ve 27 üyeli senato; 6 yılda bir seçilir.
Hükümet partisi Fanmi Lavalas.
Aristide'ye karşı parlamentoda temsil edilen 15 partiden oluşan "Demokratik Birlik/Demokratik Yaklaşım" cephesi bulunuyor.
Devlet başkanı: 2001 yılından beri Jean Bertrand Aristide.Başbakan: Hükümet partisi Fanmi Lavalas'dan gelen Yvon Neptune, Aristide'yi destekliyor.
Resmi dilleri: Fransızca ve Kreolice (Fransızca, İngilizce, İspanyolca ve batı Afrika dillerinin bir karışımından meydana geliyor.
Nüfusu: 8 milyon 114 bin (2003).
Yüzölçümü: 27.750 kilometrekare
Başkenti: Port-au-Prince-nüfusu: 1 milyon 119 bin
Etnik yapısı: Siyahlar yüzde 90; beyaz ve Mullatlar (beyazla zencilerden doğan melezler) yüzde 10.
İnançlar: Hıristiyanlar yüzde 97.1; Katolikler yüzde 68.5; Protestanlar yüzde 24.1 ve diğerleri %7.4
Büyük şehirleri: Port-au-Prince, Carrefour, Delmas, Cap-Haotien, Pêtionville
Ulusal bağımsızlık günü: 1 Ocak 1804 (Fransız sömürgeciliğinden kurtuluşu)Ülke ekonomisinin geliri yüzde 41.9'u servis sektöründen, yüzde 19.5'i sanayiden ve yüzde 38.6'si ise tarımdan elde edilmektedir. Enflasyon oranı yüzde 17 olup işsizlik oranı da yüzde 70 civarında bulunuyor. Kişi başına düşen ortalama yıllık gelir ise 300 Amerikan doları civarında olurken, ülkenin zenginlik kaynakları arasında da kahve, seker kamışı, boksit (mineraller) ve bakır bulunuyor.

Text ve Foto:

Dr. Christian Schwaabe: "Der Terror ist ein transnationales Phänomen geworden"

zum Thema „Terrorismus“ Dr. Schwaabe: Der Terror ist ein transnationales Phänomen geworden Dr. Schwaabe: Der Terror ist ein transnati...